“BEN ÖĞRETMEN”
Öğretmen yazar Emine Azboz’un son kitabının adı. Bu yaz üç öğretmen yazardan kitap armağanı geldi. Öğretmenler neden yazıyor, sorusu uzun süredir zihnimi meşgul ediyor. Babam Ali Susar da seksenli yaşlarında giderayak anılarını yazmak istemişti. Sanıyorum bir iz bırakma çabasının daha da üstünde toplumu ve dünyayı değiştirme çabası.
Öğretmen arkadaşım, telefonda sana son kitabımı getireceğim, deyince buluşuldu, hasret giderildi, öğretmenlik anıları, memleketin halleri konuşuldu. Giderken 34. kitabını gururla takdim etti. Nasıl sevinmezsin. Ankara'da aynı okulda birlikte çalıştığımız meslektaşım son kitabıyla karşımda. Farklı bir öğretmendi Emine Azboz. Bunda Konya'daki Gavurlar Mahallesi diye anılan ilginç semtte yaşadığı ilk çocukluk yıllarının etkisi olduğunu düşünüyorum. Sanki bir solukta yazılmış gibiydi 310 sayfalık birinci cilt, ben de bir solukta okudum.
Anılar beni 1960’lı, 70’li, 80’li yıllara götürdü. Okuyan herkes kuşkusuz o yıllardan kesitler, kendi yaşamından da izler bulacak. Siyah önlüklü beyaz yakalı öğrencilerle mesleğe başlayanlardan Emine Azboz. Sarı yapraklı okul defterleriyle okula gelen hatta evde küçük kardeşlerine bakan, tarlada çalışan, okuldan kaçan çocukların öğretmeni.
Bazı satırları, gülümseyerek okurken Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı’nı anımsadım. Belleğinde nasıl da capcanlı kalmış, ayrıntılar…
Bu anıların bazıları 1980 darbesine uzanıyor. Darbe öncesinin ve sonrasının puslu, karanlık yanlarından söz ediyor. Okulları öğretmenleri öğrencileri cephelere ayıran vuruşturan siyasilere de cesur eleştiriler yöneltiyor. Bu anılar, bazen bilgece bir olgunluğa bürünüyor, eğitim politikalarını eleştiriyor, bazen de Hoca Nasrettinvari bir gülmeceye dönüşüyor: Sınıfta grev yapan öğrenciler, öğretmeninin masasına sessizce her gün elma bırakan meçhul öğrenci, kelikli Teberik, Fındık Kazım, sınıf kitaplığına kitap alabilmek için “fișkene” (salyangoz) toplamayı akıl eden yaratıcı çocuklar…
Onları, yakın çevresini, sevecen bir anne üslubuyla dile getirmiş. Öğrenciliğinde ve öğretmenlik yaptığı yıllarda kendisinde iz bırakan öğretmenlere, yöneticilere de yer vermiş. Bir yandan da Türk eğitiminin ve toplumunun adım adım nereden nereye getirildiğini olaylarla kişilerle ortaya dökmüş.
Bizim kuşak, Köy Ensütülü öğretmenlerle bir arada yaşadı. O eli öpülesi öğretmenlerden ne çok şey öğrendik. Arkadaşım, onlardan aldığı ışığı, vatana hizmet aşkını, meslek sırlarını da yansıtmış anılarında.
Biz, kızların okutulmadığı zamanlarda yaşadık çocukluğumuzu. Bu zinciri kıran gencecik bir kızın tek başına Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hem meslek hayatında karşılaştığı sorunları hem de toplum içindeki yaşam mücadelesini içtenlikle anlatmış. Kitabın beni en çok etkileyen yanı, çocuklardaki, öğretmenlerdeki hatta Türk insanındaki masumiyet. Birkaç istisna olay dışında, insanlardaki temizlik, saflık.
Ben Öğretmen kitabından bir de mesaj çıkardım: Türk eğitimine siyasetin girmesi, geçmişte toplumun kutuplaşmasına, çok acı olaylar yaşanmasına yol açmıştır, Tevhidi Tedrisatın delinmesi ulusal birliği bozmuştur. Eğitim politikası, ulusal olmalıdır, ne emperyalist müdahalelerle ne de siyasi iktidarlarca değiştirilmemelidir.